Necmi Sönmez: Bunlar samimi çalışmalar, yalan söylemiyorlar

Bu röportaj, 15 Haziran 2017 tarihinde Hürriyet Kitap Sanat'ta yayınlanmıştır.
Bunlar samimi çalışmalar, yalan söylemiyorlarBunlar samimi çalışmalar, yalan söylemiyorlar
Charles Xelot, ‘Diptik Orman’.

Hafta sonları gezilebilen Türkiye’nin ilk ve tek ofis müzesi Borusan Contemporary’de devam eden ‘Günlerin Tortusu’ sergisini küratörü Dr. Necmi Sönmez’le konuştuk.

Tomris Uyar’ın 1985 yılında yayımlanan kitabı ‘Günlerin Tortusu’ kitabı şu sözlerle başlar: “‘Günlerin Tortusu’ terörün evlerimizin içine sızdığı yıllardan bugünlere, kültürümüzün çiğköfte ile arabeskte düğümlendiği günlere biriken tortuyu kapsıyor.” Uyar, dönemin hem tarihsel hem sosyolojik yönlerine ışık tutan güncelerinde, bu cümledeki samimi üslubunu okuyucuya son derece hissettirmeye devam ediyor. Küratör Dr. Necmi Sönmez de bu kitabı çıkış noktası olarak ele alıyor ve Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndaki eserleri aynı başlık altında bir araya getiriyor. Necmi Sönmez ile edebiyatın Koleksiyon’la kurduğu ilişkiyi ve Borusan Contemporary’de süren ‘Günlerin Tortusu’ sergisini konuştuk. 

Yaklaşık 2 senedir Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nu edebiyatın önemli eserlerinden yola çıkarak kavramsal çerçevesini oluşturduğunuz seçkilerle izliyoruz. Daha önce Leylâ Erbil, Tezer Özlü, İlhan Berk’in kitaplarından yola çıkarak hazırlanan bu koleksiyon sergilerini şimdi de Tomris Uyar’ın ‘Günlerin Tortusu’ adlı kitabı izliyor. Bu serinin, öncelikle kurumsal bir duruşu gündeme getirmeyi amaçladığının altını çiziyorsunuz. Bu kurumsal duruştan bahsedebilir misiniz?
Borusan Contemporary, kurulduğundan beri, yeni, farklı ve daha önce Türkiye’de hiçbir kurumun adım atmaya cesaret edemediği New Media Art / Yeni Medya Sanatı’na yoğunlaştığı için bu alanda belli bir strateji oluşturdu. Ahmet Kocabıyık’ın kurduğu ve yürütücülüğünü üstlendiği bu koleksiyonun öncelikle doğru olarak anlatılması gerekiyordu. Yaratıcı edebiyatın, şiirin Yeni Medya Sanatı’nın aktarılmasında önemli bir rol üstleneceğini düşündüğümüz için, koleksiyon sergilerinde 2015’ten sonra bu doğrultuda yoğunlaştırdık.

Edebiyat sözcükleri, noktalama işaretlerini bir ifade biçimi olarak kullanırken görsel sanatlar, ki bu sergi dahilinde daha çok yeni medya sanatları, videonun yanı sıra LED ışıkları, elektronik kutular, elektrik devreleri gibi çok çeşitli malzemeyle oluşturulan formlar/içerikler üzerinden meselesini aktarıyor. Bu iki alanı koleksiyon ile aynı düzlemde tartışma fikri nasıl ortaya çıktı? 
Bu fikri ekip olarak birlikte geliştirdik. Şiirin metaforlara açık karakteriyle koleksiyondaki dijital sanat eserlerinin daha iyi duyumsanabileceğini düşündük. Resim, heykel, analog olarak üretildikleri için izleyicilerin sadece gözlerine hitap ediyordu. Oysa dijital sanatın içinde ses, hareket, izleyicinin müdahalesiyle değişen bir karakter söz konusudur. 
Tomris Uyar’ın 1980-1984 arasındaki güncelerini kapsayan ‘Günlerin Tortusu’nu, koleksiyon sergisinin çıkış noktası ve sergi başlığı olarak belirlemenize ne sebep oldu? 
Tomris Uyar sadece benim değil, öğrencisi, okuyucusu olan çok geniş bir kitleyi derinden etkileyen bir yazardı. Onun gerçek bir hazine olan günlüklerinin insancıllığı, hiç eskimeyen değer yapısı, koleksiyon sergimizin çıkışı oldu. Koleksiyona yeni katılan ya da ilk kez sergilediğimiz eserler üzerine yoğunlaştım. 

AYAĞI YERE BASAN İŞLER
“Tomris Uyar, açıkyüreklilikle yazan, bunu da samimiyetle yaptığı için abartıya yer vermeden kendisine, topluma, dünyaya bakabilen bir yazardı. Koleksiyon’da yer alan eserlerin ele alındığı bir çıkış noktası olarak bu samimiyetin seçilmesi yadırganmamalı” diyorsunuz. Burada, Koleksiyon’un samimi duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Serginin ana girişinde yer alan U-Ram Choe’nin çalışmasına baktığınızda dijital, hareket eden bir balık kılçığıyla karşılaşıyorsunuz. Bir metre ötede Boğaz, balıklar ve bir deniz dünyası var. Allard van Horn da Boğaz’dan geçen gemilerin oluşturduğu dalgaların sesini, basıncını sergiye taşıyor. Marina Zurkow’un heykeli de Boğaz’dan gece gündüz geçen yük gemilerindeki transfer olgusuna gönderme yapıyor. Bunlar gerçekliği olan, ayağı yere basan, sağlam ve samimi çalışmalar, yalan söylemiyorlar. Samimiyet bence bu. 

Perili Köşk gibi çok katlı, ofis alanlarını da içeren bir mekânda, bu sergiyi kolaylaştıran veya zorlaştıran ne gibi etmenler mevcut?
Unutulmaması gereken, binanın white cube değil, kullanım amaçlı bir mekân olması. Her sergide mimari öğeleri değiştirme, hatta bazı katları tamamiyle değiştirme şansı doğuyor ki, bu hiçbir müzede gerçekleştirilemeyecek deneylere olanak sağlıyor. Öte yandan ancak saat 18.00’den sonra çalışılabilmesi, ofislerin tamamen kapatılamaması gibi özellikler de söz konusu.
Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nu yeni alımlar ve sipariş eserleri göz önüne alarak değerlendirdiğimizde, koleksiyonun zamanla evrileceği yönü/yönleri nasıl öngörüyorsunuz? 
Bu soruyu en doğru olarak Ahmet Kocabıyık’ın yanıtlayacağını düşünüyorum. Alım ve sipariş eserlerin son altı yıl boyunca izlediği stratejiye baktığımızda, dünya sanatındaki gelişmelerin yakından takip edildiği, öncü, interaktif karakterli sanatçılara öncelik verildiği gözlemleniyor, örneğin Peter Kogler, Marina Zurkow gibi. 

‘Günlerin Tortusu’ sergisi, 3 Eylül’e kadar hafta sonları açık olan Borusan Contemporary’de (Rumelihisarı Perili Köşk) görülebilir.

Yorumlar